şehrin ışıkları ~ bir

0 yorum var



Haz meyveleri ile döşenmiş yalancı bir cennet kurulurdu gece olunca şehrin sokaklarında. Bu cennete kanmayanlarımız dimdik ayakta dururdu... Ama görürdük ki, "dimdik durmak" bize öğretilenin aksine güzel değildi. Çünkü dik durmaktan zamanla yıpranır, çatlar, yalnızlaşır ve kederlenirlerdi. Dik durmak, yalnızlık, mutsuzluk ve acı demekti.

Oysa biz, bütün prensipleri geride bırakarak haz caddelerine daldık. Yüzlerimizi zaman zaman güldüren, bize mutluluk veren bu sokaklar, tenimizin maskelediği ruhlarımızı eritirdi. Oysa çoğumuzun haberi yoktu eriyen ruhlarımızdan.

Ben farkındaydım... Bilirdim hazdan müteşekkil sokakların yüzümüzün altında, görünmeyen ruhumu erittiğini.

Oysa çemberin dışında kalamazdın, çözüm değildi bu.


dram oyuncusu, komedyen.

0 yorum var


Dram oyuncusu soruyordu komedyene;

"Yaşam sence hangisine yakın? Komediye mi? Drama mı?"

Asıldı komedyenin gülen suratı. "Dram" dedi. "Çünkü her komedi bir gün biter ve her yaşam bir gün son bulur ve hepimiz bir gün yalnız kalırız..."

"Peki, o zaman" dedi dram oyuncusu... "Hangimiz insanlara daha faydalıyız?"

"Sen, öğütülmeye giden buğday tanelerine ha bire değirmeni anlatıyorsun..." dedi komedyen. "Ben ise onların değirmenle dalga geçmelerini sağlıyorum. Benim sayemde, sonu belli olan bir yolda yürürken mutlu olmayı öğreniyorlar. Zaten öğütülecekler, bırak da yolda gülsünler."

Acı bir kahkaha attı dram oyuncusu... Ve şöyle devam etti:

"Ne sen insanları sonsuza kadar güldürebilirsin, ne de ben ağlatabilirim... Yaşamı boyunca komediyle dram arasında savrulur gider insanoğlu"


tanrının asi çocuğu ~ bir

0 yorum var


Şehrin karanlık sokakları vardı, yasaklanmış. Şehir insanlarının büyük bir çoğunluğu bu karanlık sokaklara girmeme kuralına uydu. Ben, Tanrının asi çocuğu, onun tarafından yasaklanmış bu girilmez sokakları hep merak ettim.


Beni cezalandıracağına bile bile, yasak tabelası asılmış, karanlık izbe sokaklara girdim. Tek rehberim meraktı. O kadar dayanılmazdı ki bu arzu, çok büyük şeyler feda ettim karşılığında. Hurmalar, yeşil ırmaklar, huriler, en nadide şaraplar, büyük bir mutluluk ve huzur içinde geçecek bir sonsuzluk.


Karanlık, içinde ne olduğu bilinmeyen, ama pis olduğu söylenen bir caddeyi keşfetmek için ödenir bedel değildi. Ama ben Tanrının asi çocuğu, yasaklardan etkilenirdim. Hep bir "Neden?" sorusu oldu aklımda.


Şehrin karanlık sokaklarını keşfettim. Onu keşfetmeyenler, mutlu bir gelecek uğruna, ruhlarını esir etmişler, başları önünde her gün aynı caddede gidip geliyorlardı. Arka sokakları ölesiye merak ediyorlar ama girmiyorlardı. Mutlu bir gelecek için, keşfetme arzularını öldürdüler.


Oysa ben Tanrının asi çocuğu, suç işlemeyi sevdim. İsyanın karşılığı olarak badeler yerine, ateşi hak ettim...


Ode to Simplicity

0 yorum var




Hava karanlıksa sabahları İstanbul'da... ağır bir hüzün kokardı sokaklarında. Ode to simplicity çalardı bir yerlerde, biz hüzün kokusuyla ilerlerken sokaklarında.

Sebebini bilmediğimiz, tarif edemeyeceğimiz, o yüzden de anlatmayı asla başaramayacağımız bir acı yerleşirdi böyle zamanlarda. O sabahlar koltuğumuzun altına gazeteler veya günlükler yerine, hüzünler sıkıştırılmış olurdu.

Aslında adımlarımız, bizi her zaman bildiğimiz yerlere götürürken, biz o adımların bizi bilinmezliğe götürmesini isterdik. Keman sesinin geldiği yere...

O sabahlar, hüznün erguvan kokularını bastırdığı zamanlar, unutulanlar gelirdi aklımıza. Aslında unutulduğu zannedilen hiçbir şey, gerçekte untulmazdı, o zamanlar bunu fark ederdi insan. Bedenleri mazi mezarlığına gömülse bile, İstanbul'un karanlık hüzün sabahlarında, ruhları seninle birlikte kaldırımlarda dolaşırdı.


işin içi ~ bir

0 yorum var



Kalbimdeki acılar dayanılmaz olunca bilen birisine danışma gereği hissettim. Artık işin içinden bu akılla çıkılacak gibi değildi...

Dedim ki; Bana söyleyebilir misin? Benim bile anlatamadığım ve kalbimde durmadan acıyan şey? Onu benim için tarif edebilir misin?

Durdu, düşündü... ve sonra konuşmaya başladı. "Bak evlat! Bütün yaşam aslında bir eczanenin içindedir. Biraz hidrojen, biraz oksijen, biraz da azot, biraz kükürt ve diğer gazlardan ibrettir. Bütün bedenin, içtiğin su, yediğin yemek, soluduğun hava ve kalbin..."

"O zaman" dedim, "hepimiz birer gazsak, neden birbirimizi öldürüyoruz" Şayet o da, bende birer oksijensek, birbirimizi neden kırıyoruz?" Kükürtlerin hidrojene kini olur mu? Peki aşkı nasıl ifade edeceksin? Şayet hepimiz birer gazsak, şu şarkıdaki mızıka bana neden dokunuyor o zaman? Şayet oksijen ve kükürtsek, neden durup durup ağlamaklı oluyorum. Söylesene, "Hepimiz birazcık hidrojensek, bu tarif edilmeyen acıya ne ad vereceğiz o vakit?"

Durdu, suratıma baktı, gülümsedi ve devam etti... "Bunlar senin elbisendir evlat. Kalbin de o elbisenin en önemli parçasından başka birşey değildir. Ruhun aldı o gazları üstüne örtü yaptı. İşte sen bana ruhunu soruyorsun.


Copyright © 3.21 — Hakkım varsa helal olsun.