Değer vermek



Değer vermek’ başlığı ile başladım blog yazmaya. Çünkü gerçekten üstüne konuşulabilecek bir konu olarak görüyorum bu konuyu.

Değer vermek’ nedir? ile başlayalım.‘Değer vermek’in anlamı olarak birçok şey söylenebilir herkes tarafından fakat bana göre ‘Değer vermek’ bir şeye ayrıcalıklı olarak bakışımızdır. Bir insana ya da bir nesneye ayrıcalıklı olarak yani kendi gibi olan diğer şeylerden onu ayıran bir özelliğinin olmasıdır.

Tabii ki bunu bir nesneye ‘Değer vermek’ olarak düşünüp açmadım. İnsanlara verilen değerden bahsetmek istiyorum. Hayatımıza birçok insan girdi, girmeye de devam etmekte. Acaba onlara değer verip gereken ilgi ve alakayı gösteriyor muyuz? Ya da gerekenden fazla mı ilgi gösteriyoruz? Aslında bizim için değersizler mi? Ya da sadece bir süreliğine mi değer verdiğimiz insanlar? Kestirmesi güç sizce de dimi? İşte bu noktada bence herkes kendi özeleştirisini yapmalı ve ‘Değer vermek’ nedir, kimler benim için değerli ve onları gerçekten hayatımda tutmalı mıyım? Bunu düşünmeliler.


Konu hakkında kısa bir giriş yaptıktan sonra konuya asıl girişi yapmanın zamanı geldiğini düşünüyorum. Yazımın adını ‘Değer vermek’ olarak koydum çünkü genel bir başlık olmasını istiyorum ama aslında kendim üzerimden yazmaya çalışacağım.





” İnsanlar tanıyorum… Sevebileceğim insanları. Onları alıp hayatıma taşıyorum.  Onları hayatın güzelleştirmek istediğim noktaları ile ilişkilendiriyorum. Örneğin Ege Türkülerini seven ve bilen bir arkadaşımı alıp rakı masalarıma buyur ediyorum. O aklımda bu güzelliğin sebebi gibi kalıyor. Bu mutluluğun hayatın sert gerçeklerini -ki bunlar hep kötü olmak zorunda değildir. Değiştireceğini umuyorum… Birlikte kahkahalar içinde gülebildiğim insanlar ile günlerimi geçirmeyi diliyorum. Başlangıçta gülüyor eğleniyoruz, sonra bir tuhaf duygu gelip beni yoklamaya başlıyor. Ondan kaçmak istiyorum, kaçtıkça o insanlardan uzaklaşıyorum, uzaklaştıkça aslında nasıl birbirimizi kandırdığımızı daha iyi görüyorum.


Başka? Değer verdiğim bir insanla öyle ya da böyle bir ilişki yaşamamın mümkün olmadığını gördüm diyelim. Ayrılmamız gerek diyorum. Ama iki insanın arasında aşktan başka bir bağ bulunabileceğine, uzun süre geçirip birçok şey paylaşmış insanların birbirinden nefret etmesi gerekmediğine kanaat getiriyorum. Bu olgunluğu seviyorum, buna inanıyorum. Ve inandığım her şey teker teker tuz buz oluyor. Bunun içimde yarattığı hayal kırıklığı ile huzursuzluk ile yolumu kaybediyorum. Restler çekiyorum. Ben artık yokum beni unut diyorum. Ortaya kendimden başka süreceğim ne kozum var ki? Kendimle kumar masasındaki bir blöf gibi dalga geçiyorum. Hayatımı elime alıp zar atıyorum. Tutarsa ne ala, tutmazsa düşüyor kendi karanlığımda kendi içimde kayboluyorum... O karanlığa düşünce yani zarlar tutmayınca yani ortaya kendim olarak sürdüğüm koz fos çıkınca o insanları özlüyorum. Deli gibi özlüyorum. Kendimden kaçıp oralara varmak istiyorum ama olmuyor tabii ki. Ben olsam ben de bir insanın beni bir kereden fazla üzmesine izin vermezdim. Bunun adı gurur mu? Sanmıyorum, çünkü o hayatımdan çekip koparıp attığım insanları özlediğimi kendimle baş başa iken kendime itiraf edebiliyorum. Haklı ya da haksız çıkmaktan korkmadan neden diye sorabiliyorum ve sonra başka insanların yeni yüzlerin arasında iken yine gelip saçlarımı okşayan o iğrenç duydu. O lanet kaçma arzusu. O kendime olan lanet mahpusluğum. Kendi hayatımı arayışım, buluşum ve bunu hazmedişim sonrası duyduğum bir kaybetme korkusu mu bu?
İşte her şey bu noktada düğümleniyor. Kimseyi, hiç kimseyi suçlayamıyorum. Suçu kimseye atamıyorum. Kendime bile, çünkü biliyorum ki ben; Buyum. Her nasıl ki hayatım boyunca hiç sorun yaşamadığım ve yaşamayacağıma emin olduğum insanlar varsa bir o kadar da gereksiz yere eften püften sebeplerle ama çok acılar çekerek terk ettiğim insanlar da var. Ve hiç biri, bu insanların hiç biri kendi iç huzursuzluğundan muzdarip bir adamın gel gitlerini sineye çekmek zorunda değil. 


Haklılar...


Değer vermeliler.


2 yorum var:

Yok dedi ki...

E madem beni örnek alıp esinlenip başladın yazmaya ilk ben hoşgeldin diyeyim, hayırlı olsun. Tek tavsiyem okunmak,yorum almak,izlenmek vs olmasın hedeflerin, yazmak olsun,gerisi zaten hakkınca gelir.

Bu arada nasıl temamı kopyaladın anlat ben de öğreneyim hemennn:D

sameyanzevaa dedi ki...

Teşekkür ederim, senden bunları duymak gerçekten hoş. Amacım zaten kafama göre, içimden gelenleri yazmak. Blog olayına girip girip çıkmış olsamda hayatımın çoğu forum sayfalarında geçti yani internetin içinden birisiyim :)

Temanı tamamen kopyalamadım zaten "Diary/Notebook Theme" hazır temasını kullanıyoruz ikimizde fakat ben sadece fontu "Century Gothic" ve "Gölgelendirme" yaptım. Bunuda Şablon>HTML Düzenle kısmından yapıyorsun. Hatta ben olayı abartıp temayla fazlasıyla uğraştım şuan tek hoşuma gitmeyen etiket kısmının yukarıda başlığın oradaki tarihin yanında değil de konunun sonunda olması yani seninki gibi maalesef geri dönüş yapamadım neyse o da kalsın madem :)

Gerçekten teşekkür ederim, beni onurlandırdın. Ben senin sayfanı zaten paylaşıyorum izninle, hani şuanda takipçim falan yok ben zaten o kısmı kapadım benim öyle bir beklentim yok ama girip çıkan herkes bence seni tanımalı. Teşekkür ederim anlayışın ve jestin için. :)

Yorum Gönder

Copyright © 3.21 — Hakkım varsa helal olsun.