sevişirken ~



Sakin bir gün gibiydi, kafam geceden kalmaydı ve çok ağırdı. Kahve içmeliydim. Kalkmaya çalıştıkça başım ağrıyor sessizce küfürler saydırıyordum. Yalnızdım. Yalnızım sanıyordum. Elimle yataktan destek almaya çalışınca fark ettim. Kadını. Sen kimsin demeliydim belki ama siktir et dedim ne yapacaktım ki kim olduğunu. Belli ki seviştiğim kadınlardan birisiydi bu da. Biran önce evden çıkmanın çaresine bakmalıydım ama kalkacak gücümde yoktu. Kafam dünden kalmaydı. Bedenime kafam çok ağır geldiğini hissettim o an. Kalkmaya çalıştıkça beynine giren ağrı dayanılmazdı. Biraz daha yatmalıydım. Tekrar kafamı yastığa koydum. Bu kadın kim? Dün gece ne olmuştu hiç hatırlamayacak kadar sarhoştum anlaşılan. En son İstiklal’deydim, barda. Sert giriş yapmıştım yine.


Bermuda Rose ile giriştim amına koyduğum içkilerine. Sonra Safari Dream, Dimple Viski ile devam ettim, sürekli Barmen’e doldur diyordum, doldur, doldur. Birisi geldi yanımdaki bar taburesine, esmer belki de kumral ne bileyim amına koyayım bir önemi de yoktu zaten geceyi birlikte geçirecek halimiz yok ya. Belki de geçirecektik…




Merhaba. Merhaba. Yenisiniz herhalde, sizi burada daha önce hiç görmemiştim. Durdum, anlamaya çalıştım. Gerçekten çok zordu benim için cümle kurmak. Hangi kelimeyi hangi sıra ile söylemeliydim, sarhoş olduğumu anlamaması için. Aslına bakarsanız konuşacak birini aramıyorum demeliydim belki ama erkeklik içgüdüm vardı, diyemezdim. Yakışmazdı. Hayır, yani şu sıralar evet. Bir süredir yurtdışındaydım yeni döndüm, şimdi buradayım işte. Aynısından dedim Barmen’e. Siz bir şey almaz mısınız? Almond Cooler. İçkilerimizi içiyorduk sadece. Konuşacak ortak bir konumuz yoktu. Çok farklı tiplerden hoşlandığımızı anladım ama bu geceyi birlikte geçirmeliydik, yoksa evin yolunu bulmam mümkün değildi. İsterseniz daha sakin bir yerlere gidebiliriz, burası çok sesli dedim. Peki, olur dedi. Bar’dan çıktık, arabamın yerini zor buldum. Sen sürsen olur mu? Tamam, sorun değil dedi. Evime gittik, tüm gece seviştik. Sanırım gücüm yarım saat belki 1 saat yetmişti. Sonra sızdık. Adını bile bilmiyordum, önemi de yoktu.


Doğrulmaya çalıştım yoksa geç kalabilirdim. Kalktım yataktan, duşa girdim hazırlandım ve çıktım. Kapının önünde duran Cafe’den bir kahve aldım, saat üç veya dörttü evden çıktığımda. Güneş bulunduğum yeri çoktan terk etmişti. Karanlığımla birlikte, keşfedilmeyi bekleyen bir kadına, keşfedilmeyi bekleyen bir bedene yol aldığımı hissediyordum. Önce trene bindim, artık kullanılmayan bir gardan kalkan. Sonrada vapura. Daha sonra da öncesinde hiç binmediğim bir otobüse; sonraları binmeyi hiç istemeyeceğim. Saat altı veya yediydi yanına gittiğimde. Kısaydı benden, epey kısaydı. Buğday tenliydi. Saçları düzdü; biraz siyah daha çok sarı. Beline kadar iniyordu. Bittiği yerde kalçaları başlıyordu. Yuvarlak. Elime geliyordu, elimi dolduruyordu. Yürüdükçe sallanıyordu. Gözlerim eşlik ediyordu kalçalarına; bir alta, bir üste, sonra bir daha alta. Altımda olmasını istedim. İki kadeh şaraptan sonra altıma girdi de. Hep altımda kalsın istedim. Sevişiyorduk, sevişemiyorduk. Bana sorarsanız, o an, orada ne yaptığımızı ben bile bilmiyordum. O zevk almaya çalışıyor, ama sanırım bunda yeterince başarılı olamıyor, ben de erken boşalmamaya gayret ediyor, ama her seferinde kendimden bir kez daha utanıyordum.


Saat bir veya ikiydi. Gün boyunca saate bakmamıştım, ama tahminlerim kuvvetlidir. Yanımda uzanıyordu, uyuyordu veya. Gözleri kapalıydı ve dudakları aralıktı. Gülümsüyor gibiydi, belki de gerçekten gülümsüyordu. O an, onu sonsuza dek o hâlde hiç sıkılmadan izleyebileceğimi düşündüm. Bir anlıktı, çabuk geçti. Yatağımdan kalktım ve külotumu altıma geçirdim. Bilirsiniz, hani şu dede külotlarında; kısa ve beyaz. Odanın kapısını açtım ve koridorun sonuna doğru yürümeye başladım; koridorun sonundaki kapının tuvalete çıktığını düşünerek. Nitekim tuvalete çıkıyordu. Girdim, aynada biraz kendime baktım, gözlerimin üstüne doğru bastırdım. Başımın ağrıdığını, gerçekten ağrıdığını ancak bu şekilde fark edebiliyordum çünkü. Sonra külotumu indirdim ve işemeye başladım. Rahatlıyordum; işerken tüm günahlarından arındığını hisseden herkes gibi. Ama geçiciydi bu. Hayata dair kirli tüm düşüncelerimin beynime dolması, bedenimdeki kirli sıvının klozeti doldurmayı bırakmasıyla başlamıştı. Önce güldüm kendime, sonra da kızdım. Kendime hâkim olamıyordum çünkü. Sikime hâkim olamıyordum. Hiç tanımadığım bir kadını, hiç tanımadığım evinde sikiyor, pişman oluyor, ama sonra yine sikiyordum. Hep böyleydi bu. Yapmamam gerektiğini biliyordum, ama yaparken, yapmamam gereken her şeyde olduğu gibi, bundan da zevk almıştım; her şeye rağmen.


Tekrar odaya gittim. Bıraktığım gibiydi. Saçları yastığa dağılmıştı. Gözleri kapalıydı. Kirpikleri, gözlerinin altındaki belli belirsiz torbalara sürtüyordu. Burnu küçücüktü. Yok gibiydi. Bu kez daha bir uyur gibiydi, ama dudakları açıktı yine. Gülüyor gibiydi. Gülüyordu.


Yanağına sağ elimin başparmağıyla hafifçe dokundum. Yumuşaktı, yumuşacıktı. Yanağında gezdirdim parmağını. Hareketlendi. Dudakları daha bir açıldı sanki. Hafifçe dürttüm, uyandırmaya çalıştım. Gözleri aralandı; aralanan gözlerinden bana baktı. Dudakları daha da açıldı, ama bu kez farklı bir amaçla. “Hey.” dedi, “Nereden geliyorsun?”


“Tuvaletten.” dedim, farkında olmadan gülmüştüm sanırım.


“Yatsana.”


“Aslında gideceğim.” dedim, sırıtarak.


“Bir kez daha yapalım.” dedi. Çatlak ama oturaklı bir sesle söyledi bunu, “Hayır.” demeniz imkansızdı, diyemedim. Aslında hiçbir şey demedim ve külotumu çıkararak yanına uzandım.


“Ama bana bir söz vereceksin.” dedi, cevap bekleyen gözlerini bana dikerek. “Bu gece yanımda uyuyacaksın.” Aynı ses tonunda söylemişti, farklı bir karşılık veremezdim.


“Tamam.” dedim bu sefer, “Kalacağım”.


Bir kez daha seviştik. Sanırım öncekilerin aksine zevk almayı öğrenmişti, ya da ben erken boşalmamayı. Yarım saat devam ettik nereden baksan. Yorulduk. Bitmişti ama biz de bitmiştik. Sızdık.


Sabah uyandığımda ise 'o' yoktu. Gitmişti, bir daha belki hiç görüşemeyecektik.


Galiba aşık olmuştum ona.


0 yorum var:

Yorum Gönder

Copyright © 3.21 — Hakkım varsa helal olsun.