Kral çıplak’ın bugünkü
konukları Ece Temelkuran, Cahit Berkay ve Emrah Karaca idi. Ece Temelkuran
kısmı ile başlamak istiyorum. Ece Temelkuran kim diyenler olabilir, öncelikle
Ece Temelkuran’ı tanıtmak gerekiyor sanırım.
Ece Temelkuran kimdir?
22 Temmuz 1973, İzmir
doğumlu Gazeteci ve Yazar. 1991 yılında Bornova Anadolu Lisesi’ni, 1995 yılında
babası gibi Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. 1993 yılında
Cumhuriyet gazetesinde gazeteciliğe başladı. İlk yazıları Patika dergisi’nde
yayınlandı.
Ece Temelkuran hakkında
daha fazla bilgi için tıklayınız.
Program ilk olarak Ece
Temelkuran ile başladı, Okan Ece Temelkuran ile sohbet ettikçe olay gülüşmeler
altından da olsa daha ciddileşmeye başladı. Ece Temelkuran işsiz kaldığından
bahsetti falan, gerçekten benim çok etkilendiğim bir -söyleşi diyebilirim
sanırım- söyleşi oldu.
Televizyonlarda mahalle takımları kuruluyor?
Ekrandaki insanların
sürekli aynı olduğu ve döner sermayenin sürekli aynı insanlar arasında
paylaşıldığı konuşuldu. Her televizyon kanalında gerçekten bir mahalle takımı
var. Takım nasıl kurulur? Topu olanı önce alacaksın, Güçlü olanı da almalısın
yoksa sizin oyununuzu bozacak belli. Dırzoplar ve etnik insanları da almalısın
ortaya karışık bir şeyler olsun ki kimsenin sesi çıkmasın rahat rahat
söyleyelim söyleyeceğimizi kıvamında bir takım kurulur.
Yazar kimdir?
Okan Bayülgen: “Yazar, bir televizyona çıkıp birisi
adına konuşan bir tip değildir yazar, yazar kendisidir.”
Ece Temelkuran: “Bırakmıyorlar ki rahat konuşalım.
Yazarın meselesi şu anlamak ve anladığını anlatmak bu yani. Memleket ile
ilgili, yarınla ilgili kayıtları tutmak ve bu meselelere ben böyle bakıyorum
düşünüyorum taşınıyorum bunu görüyorum falan filan diye anlatmak. Fakat senin
de söylediğin gibi Prodüktörlerin hepsine acıyorum çünkü zaten belli miktarda
adam var ve belli miktar adamla değişik kombinasyonlar yapıyorlar farklı
ekranlarda.“
Bana göre;
Kesinlikle
öyle, ekranda gördüğümüz tüm insanlar aynılar ve aynı kafa yapısına sahip
insanlar ve hepsi kazanılan parayı aralarında bölüşmeyi seven tipler. Bunun
sebebi ise olaya farklı bakış açılarından yaklaşmayı seçmeyip, sürekli aynı
adamlar ile olaya aynı açıdan bakmak isteyen ve böyle bir program yürütmek
isteyen insanların programların sahiplerinin olmasıdır.
Ece Temelkuran’dan Medya’da konuşulan şeyler hakkında bir
değerlendirme;
Ece Temelkuran: “Yayın içi ayrı, reklam aralarında
farklı olan insanlar var. Ali Kırca’ya söyledim ben bunu. Bunu siz başlattınız,
reklam aralarında profesyonel tartışmacı tavırları var, yayın içinde
birbirlerine bağırıp yayın aralarında ben size böyle dedim ama sizde bana böyle
dediniz, neyse biraz toparlayalım. Ya işte bak bunlar memleketi
aptallaştırıyor, beni de aptallaştırıyor. Gün 24 saat, Hafta 7 gün bunlar
konuşulur mu? Çocukları içeri koymayın çok ayıp oluyor, gazetecileri içeri
atmayın çok fena bir şeydir bu ya da ne bileyim ben işçileri dövmeyin yanlış
değil midir? Yani bunlar ilkel şeylerdir, kafanı baya geri zekâlılaştıran bir
sürece giriyorsun. Yani o yüzden sevmiyorum bu işleri. Hakikaten ben başka bir
şeyler anlatacakken, Mısırda devrim, Tunus’ta ayaklanma şunu bunu anlatacakken
oturup o bunun hakkında bunu demiş falan bununla insanın içini kuruttukları
gibi milleti de geri zekâlılaştırıyorlar. “
Bir başka değerlendirme;
“Şimdi
bakıyorum insanlar bir şeyi sinir olmak için izliyor sanki. Niye izliyorsun
kardeşim, insanların da ruh sağlığını bozdular. İnsan sinir olmak için bir şey
izler mi, yeterince derdin mi yok kardeşim. İzleme! Ama başka bir şey de yok.
Bir araştırmaya göre; ‘Kadınlar aşk romanları mı okur yoksa marketlerde aşk
romanları satıldığı için mi kadınlar aşk romanları okur?’ Bu araştırmanın
sonucu şu, marketlerde sadece aşk romanları ucuz satıldığı için kadınlar aşk
romanları okur. Şimdi ekranlarda bunlar olduğu için insanlar da bunları
izliyor. Ya bir düşünün, doksanların başındaki siyaset meydanlarını düşünün bir
de şimdikileri düşünün. Bağırma, çağırma. Bağırmayla çağırmayla insan ayak mı
olur ya. Öyle işte…
Bir izleyen telefon ile bağlandı ve Ece Temelkuran ile bir şeyler
paylaştı;
Bir
izleyen programa telefon ile bağlandı ve Ece Temelkuran ile şunları paylaştı.
İzleyen, Ece Temelkuran’a övgüler falan gibi
şeyler paylaştıktan sonra asıl söylemesi gereken yere geldi. ‘Kürtler hakkında
çok sivri bir diliniz olduğunu düşünüyorum ve Kürtler hakkında çok şey
yazıyorsunuz.’
Ece Temelkuran ise şunları söyledi. “Şöyle. Gazetecilerin tarafsızlığı meselesi
çok önemli bir mesele önce onu açıklayayım. Nötr al, bir şey hissetmeden durmak
gibi bir şey yok. İnsanlar tarafsızlığı böyle bir şey algılıyorlar. Gazetecilerin
tarafı vardır, gazeteciler hakkı yenen tarafın yanındadır ve hakkı yiyene hesap
sorar. Ben orada durmaya
çalışıyorum. Bu konuda da gittikçe koşullar şartlar sertleştiği için böyle sert
şeyler yazdım. ”
Bana göre;
Bir
gazeteciden duymak istediğim şey buydu sanırım. Gerçi genel olarak baktığımızda
bunun herkes farkında. Örneğin dindar bir insanın alıp okuduğu gazete, yazar
ile batıcı bir insanın alıp okuduğu gazete, yazar belli. Buda demek oluyor ki o
yazar, o gazete tarafını belli etmiş. Ama konu konuşmaya gelince kimse hangi
tarafta bulunduğunu söyleyemiyor çünkü başının derde girmesi olası ve bu riske
kimse girmek istemiyor. Ece Temelkuran da tarafını belki belli etmedi ama en
azından bunu söylemesi beni mutlu etti, beklediğim bir cevaptı.
Devamı olarak ise şunları söyledi;
“Burada
bunu dersek kimin başı belaya girer bilmiyorum ama Uludere de çocuklar
yanlışlıkla öldü. Bu konunun üstü kapatılmaya çalışıyor mesela. Ben de bu
konuda ister istemez sert şeyler yazıyorum. Bu kimsenin hoşuna gitmiyor çünkü
Türkiye çok kutuplaştı ve herkes birbirinden nefret eder hale geldi. Ben
sertleşmesem, yıllarca yaptığım şeyi yapsam bile sertmiş gibi oluyorum çünkü
güçlü olanın istediği şeyi yazmıyorum.”
Ece Temelkuran’ın istediği;
Okan Bayülgen: Ben buradan izliyorum, sizinle ilgili
söylenenleri. “Ak ile kara gibi geliyor.” Arada bir şeyler gelmiyor, bu meslek
için güzel bir şey. Sempatik olsanız ne yapacaksınız?
Ece Temelkuran: Babam da benim aynı okuldan mezun,
Ankara hukuk fakültesinden mezun. Onların bir hocası varmış. “-Ya arkadaş bir şey söylüyorum, yarınız
alkışlayacak yarınız yuhalayacak öbür türlü olunca ne anlamı var.” Yalnız benim
durumum bu aralar öyle ama bir yazar olarak iyi bir şey değil bana sorarsanız.
Üstelik benden de kaynaklandığını düşünmüyorum. Sakince konuşmak isterim ben.
Son yorum;
Okan
Bayülgen ile Ece Temelkuran konuşmaları bu şekildeydi, biraz daha sürdü program
ses kaydı, video kaydı falan yaptım ama ben bunların üzerinden konuşmak
istiyorum şimdilik. Ben Ece Temelkuran’ı twitter’dan tanıdım yani daha
öncesinde tanımıyordum fakat tanıdığım kadarıyla -biraz da araştırma falan
yaptım- gerçekten başarılı bir gazeteci. Zaten işinden kovulan bir gazeteci
Türkiye’de kesinlikle başarılıdır çünkü bence Türkiye’de basın özgürlüğü denen
bir şey yok ve eğer bir gazeteci işinden çıkarılıyorsa kesinlikle onu çekemeyen
ve ya orada oturmasını istemeyen insanlar vardır. Fakat günümüz gençliği ile bu
sorun ortadan kalkacaktır çünkü tüm gençler her şeyin farkındalar, farkındayız.
Bu sebep ile Ece Temelkuran’ın şuan işsiz olması onun için bir sıkıntı
değildir, bir blog sitesi bile açsa söylemek istedikleri gereken yere gider.
Gazeteciliğinde iyi olduğu kadar yazarlığında da iyi bana göre. Dediğim gibi
geç tanımadım fakat yavaş yavaş hakkındaki şeyleri araştıracağım.
Okan
Bayülgen, sana teşekkür ederiz böyle güzel insanları konuk ettiğin için. Senin
de yerin çok ayrı, gerçekten çok zeki bir sunucu olarak bakıyorum sana. Diğer
sunucular bence tüm gün ne sorsam falan diye kendi ile debelenirken sen
kesinlikle yatıyorsundur adamım. Biraz önce yayından 15 dakika önce bir
kestireyim dediğini unutmadım çünkü. J Başarılar, bizi yalnız bırakmadığın için teşekkürler.
PROGRAMDAN BİR BÖLÜM
Tweetle
0 yorum var:
Yorum Gönder